1. Berlin Alevi Kültür Festivali Coşkuyla Gerçekleştirildi

1. Berlin Alevi Kültür Festivali Coşkuyla Gerçekleştirildi

1. Berlin Alevi Kültür Festivali Coşkuyla Gerçekleştirildi

 Berlin’de Alevi kurumlarının ortak organizasyonuyla düzenlenen 1. Berlin Alevi Kültür Festivali yoğun katılımla gerçekleşti. Waterloo-Ufer’de gerçekleşen festivalde sanatçılar Suavi, Grup Bajar, Töre Anadolu, Erdal Kaya ve çok sayıda sanatçı sahne aldı.

Berlin Senatörü Cansel Kızıltepe, Friedrichshain-Kreuzberg Belediye Başkanı Clara Herrmann, AABF Genel Başkanı Hüseyin Mat, Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG) Genel Başkanı Kemal Karabulut, AABF Genel Sekreteri Ufuk Çakır ve Berlin Cemevi Başkanı Dr. Yüksel Özdemir’in de aralarında bulunduğu isimler festivalde konuşma yaptılar. Çocuklara özel etkinliklerin ve kültürel programların da yer aldığı festival, gün boyu süren konserler ve etkinliklerle Berlin’de yaşayan Alevileri ve dostlarını bir araya getirdi.

Berlin Alevi Toplumu-Cemevi, BDAJ Berlin, BDAS Berlin, Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu, AABF, Berlin Dersim Kültür Derneği, Berlin Sivaslı Canlar Derneği, Berlin Gaziantep Cemevi Derneği, Çorum Derneği Eğitim ve Kültür Merkezi, Bahadin Derneği Berlin, BSV Dersim, Akdağ Köyü Dayanışma ve Destekleme Derneği, Ovacık Kültür ve Dayanışma Derneği, Erzincan Küçükotlukbeli Derneği Berlin, Institutê Zivân û Kulturê Kirmanç (Zaza) IKK, Humanistischer Unternehmerverband, Aşnan Tiyatro Topluluğu ve Sivaslı Canlar Berlin tarafından birlikte düzenlenen festival kapsamında Alevilik derslerine giden çocuklar için karne şöleni düzenlendi, ayrıca çocuklar için özel oyun alanı da hazırlandı.

Dersim 38 Soykırımı Anıtı’nın olduğu (Dersim Cemaati’nin yanı) parkta düzenlenen festival gece 22.30’a kadar coşkuyla devam etti. Halkın çektiği halaylarla coşkusunu kattığı festivalde Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG) Genel Başkanı Kemal Karabulut etkili bir konuşma yaptı. Karabulut, festivalin yalnızca bir şölen değil; Dersim’in belleğini, Alevi kimliğini ve yok edilmeye çalışılan kültürel mirası gelecek nesillere aktarmada önemli bir rol üstlendiğini vurguladı. Binlerce canın katıldığı etkinlikte diaspora koşullarında kimlik ve inanç mücadelesinin önemine dikkat çekerek, Aleviliğin anayasal güvence altına alınması gerektiğini dile getirdi. Festivalin kültürel buluşmanın yanı sıra politik bir hafıza mekânı işlevi gördüğünü ve dayanışma duygularını güçlendirdiğini ifade etti.

 Kemal Karabulut, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

“Ceniku, cenekene semti, cencene, Cuamerdene,
Ap u werezayane, Xal u derezayene, sıma pero xer ame.
Sevgili dostlar, değerli canlar,
Sizleri Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Hoş geldiniz!

Bugün burada yalnızca bir festival yapmak için toplanmadık. Elbette coşacağız, eğleneceğiz ve lokmamızı paylaşacağız. Ama asıl sebebimiz daha derindir: Köklerimize sahip çıkmak, belleğimizi canlı tutmak, yok edilmek istenen kimliğimizi geleceğe taşımaktır!

Alevi olmak, Dersimli olmak sadece bir kimlik değil; adaletin, eşitliğin, insan sevgisinin yolunda yürümektir. Biz, bu onurlu mirasın taşıyıcılarıyız. Bu festival, sazımızla, semahımızla, sohbetimizle, lokmamızla işte bu değerleri sokağa, meydana, hayata taşımaktadır.”

“Türkiye Bize Özgür Yaşam Hakkı Tanımadı”

“Şunu unutmayalım: Bizler bu kültürü kendi topraklarımızda özgürce yaşama imkânı bulamadık. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti bizlere kendi yurdumuzda özgür bir yaşam hakkı tanımadı. Soykırımlarla, baskılarla, asimilasyon politikalarıyla inancımız, dilimiz, tarihimiz yasaklandı. Ekonomik çıkmazlara, zorunlu göçlere mahkûm edildik. Ve işte bu yüzden, bugün binlerce kilometre ötede, gurbette varlığımızı yaşatmaya çalışıyoruz!

En büyük yaralarımızdan biri ise dilimizdir. Kırmancki, yani Zazaca, yok oluşun eşiğine sürüklenmiştir. Dil giderse, hafıza gider; hafıza giderse biz de yok oluruz! Bu yüzden anadilimizi yaşatmak sadece kültürel bir tercih değil, bir varlık ve onur mücadelesidir!”

Kırmancki Hitap

“Bu nedenle sizlere kendi anadilimde, Zazaca da kısaca seslenmek istiyorum:

‘Dostene,
Ewro na festivale de ma ameyme te ri…
…Wame zulme sıma endi beso! Cawerde na dısmeneni! Şene mara berê waur!’”

“Dersim Görmezden Gelinemez

“Sevgili canlar,
Bugün buradan, ‘Terörsüz Türkiye, demokrasi ve kardeşlik’ masalları anlatanlara sesleniyoruz!

Evet, biz o coğrafyanın her karışında barış, demokrasi ve eşitlik istiyoruz. Ama unutmayın: Bizim talebimiz nettir, vazgeçilmezdir, asla geri adım atmayacağız!

Özgün Dersim için demokratik statü, eşit yurttaşlık ve kimliğimizin güvence altına alınması! Bu talep bir hakikat, bu talep bir var oluş çağrısıdır!

Dersim görmezden gelinemez, Dersim susturulamaz! Başta Dersim 38 Tertelesi olmak üzere, kanayan yaralarımızla yüzleşmeden bu topraklarda kimse bize gerçek barıştan söz edemez!”

“Alevilik Anayasal Güvence Altına Alınmalı”

“Ve buradan bir kez daha haykırıyoruz:
Aleviliği, Kültür Bakanlığı’nın bir alt birimine sıkıştırmaya asla izin vermeyeceğiz!

On yıllardır dile getirdiğimiz talebimiz bugün her zamankinden daha gür bir sesle yankılanıyor: Alevilik resmen tanınmalı, anayasal güvence altına alınmalıdır!”

“DiasporaYeniden Doğuş Alanı”

“Değerli canlar,
Bu festival yalnızca bir şölen değil; bizim için bir hafıza mekânıdır, bir var olma çığlığıdır! Diaspora, yalnızca bir kayıp değil; Almanya’ya ve Avrupa’ya göç, her şeyden önce bir direnç, bir varlık ve yeniden doğuş mücadelesidir. Biz burada köklerimizi yeniden yeşertiyor, yaşadığımız topluma da kendi renklerimizi katıyoruz.

O halde gelin, bu festivali sadece bir bayram değil, ortak bir söz, ortak bir yol, ortak bir direniş olarak görelim. Geçmişimizi unutmayalım, birbirimize daha sıkı sarılalım, geleceğe umutla yürüyelim!

Var olalım! Direnelim! Çoğalalım!

Hepinize teşekkür ediyor, festivalimizin birlik, kardeşlik ve dostluk içinde geçmesini diliyorum.
Sıma perunere berx u darena mı esta.
Wes u war be!”

Zini Gediği Anmasına Davetlisiniz

Zini Gediği Anmasına Davetlisiniz

Einweihung der TERTELE Denkmal (Völkermord Dersim 1937/1938)

               4. Mai 2025

Zini Gediği Anmasına Davetlisiniz!

🗓 8 Ağustos 2025 Cuma
⏰ 16.00
📍 Erzincan / Kılıçkaya Köyü

PROGRAM

🗓 6 Ağustos 2024 Çarşamba Yayla Ziyareti 📍 Erzincan Kılıçkaya Köyü ⏰15.00

🗓 7 Ağustos 2024 Parşembe Zini Gediği Ziyareti 📍 Zini Gediği ⏰11.00

🗓 7 Ağustos 2024 Parşembe Zini Belgesel Film Gösterimi 📍 Yalınca Cemevi 19.30

🗓 8 Ağustos 2024 Cuma Zini Kayıpları Anması 📍 Erzincan Kılıçkaya Köyü ⏰16.00

İYİLEŞMEK İÇİN;

1938 yılı yaz ayları… Köylülerin deyimiyle “Harman Zamanı.”

 

İYİLEŞMEK İÇİN;

1938 yılı yaz ayları… Köylülerin deyimiyle “Harman Zamanı.”

Kılıçkaya (Surbahan), Balıbey, Girlevik, Kismikör, Mağaçur ve çevre köylerden toplanan, tamamı Alevi ve erkek olan 97 masum köylü, üç gün boyunca Eyüp Ağa’nın ahırında aç, susuz tutulur.
Aralarında; şehir esnafından Yağcı Ali, Murtaza Ali, şoför Şükrü, ortaokul öğrencisi Hüseyin Gökdemir, Rüştiye mezunu Süleyman Gökdemir, köy muhtarı Halil İnce (İnço Halil), savaş gazisi Mehmet Kılıçkaya ve Ali Kılıçkaya gibi her yaş ve meslekten insanlar vardır.

İplerle birbirlerine bağlanarak askerlerin gözetiminde başlatılan bu yolculuk, 3.200 metre yükseklikte, Ovacık sınırlarında yer alan ıssız bir dağ geçidi olan Zini Gediği’nde son bulur.

8 Ağustos 1938’de, getirilenlerin hepsi burada, yargısız infazla kurşuna dizilir. Cesetleri açıkta bırakılır; kurda, kuşa, yılanlara yem olsun diye tozun, toprağın içinde öylece terk edilir.

Bu ıssız dağlarda 97 köylü katledilirken, aileleri de bilinmez bir yolculuğa, sürgüne gönderilir.

Zini Gediği, yıllarca “yasak bölge” ilan edildiği için aileler ne sevdiklerinin mezarına ulaşabilir ne de yas tutabilir. 1950’li yılların başında bölgeye ilk kez ulaşanlar, üst üste yığılmış kemiklerle karşılaşır.

Bu büyük acıyı unutturmamak, katledilen atalarımızı anmak ve yürütülen bu onurlu hafıza mücadelesine destek olmak için sizleri,
8 Ağustos Perşembe günü, saat 16.00’da, Erzincan Kılıçkaya’daki anma etkinliğine davet ediyoruz.

Zini Gediği İnisiyatifi”,

goes here. Edit or remove this text inline or in the module Content settings. You can also style every aspect of this content in the module Design settings and even apply custom CSS to this text in the module Advanced settings.

ANIT DERSİM / BERLİN TÖRENİ DERSİM 1937-1938 – TERTELE (SOYKIRIMI) 4 Mayıs 2025

ANIT DERSİM / BERLİN TÖRENİ DERSİM 1937-1938 – TERTELE (SOYKIRIMI) 4 Mayıs 2025

ANIT DERSİM / BERLİN TÖRENİ

DERSİM 1937-1938 – TERTELE (SOYKIRIMI) 4 Mayıs 2025

 

 

ANIT DERSİM / BERLİN DERSİM 1937-1938 – TERTELE (SOYKIRIMI)

Kemal Karabulut FDG Başkanının Konuşması:

Meymane dılali, Doste Qedırgırani,  sıma pero piya xêr amê!

Ma ewro naza were ju kemerede emeyme telewêle. Ne kemere je kemerune binu niya! Kemere de gırana,

Dersimra ! Kou Sıpeye Hozat´ra ama!  Wenge Qome maua!

zırcayise mosmu –  pakunê 38´i kerdo pohst hen ama!

Nalena! Gegane yenera zu,  Az be az Qelwe ho kena ra, dırwetunê xo mısnenara Ma!

Qome marê adalet u haqiye, tedusteni, serbestiye wazena

…….

Sayın Bakan Özdemir, muhterem din adamları, sevgili Belediye Başkanımız, değerli milletvekilleri, bilim, basın, edebiyat, sanat ve sivil toplumun kıymetli temsilcileri – ve elbette: sevgili dostlar, değerli misafirler,

Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu adına hepinizi anıtımızın bu görkemli açılış törenine yürekten hoş geldiniz diyerek selamlıyorum.

Bugün burada, tarihe tanıklık eden bir taşın önünde toplandık.
Ama bu, sıradan bir taş değil.
Bu taş, bir halkın hafızasını omuzlayan bir tanıktır.
Sadece bir anı değil, bir adalet arayışının, bir direnişin ve bir sesin bedenidir.

Bu taş, Dersim’in Beyaz Dağ,  KOU sıpê´den söküldü.
Bir zamanlar dillerin konuştuğu, türkülerin söylendiği, hikâyelerin yaşadığı topraklardan…
Ve o topraklarda bir gün bombalar, ateş ve gaz konuştu — insanlar susturuldu.
İşte o sessizliğin içinden bu taş yola çıktı.
Atölyeye girdi, içine kalbimizi koyduk.
Ve binlerce kilometre öteden Berlin’e geldi.
Bugün burada durduğu yerde, Artık sadece bir kaya değil — bir halkın ses

Bu Taş Neyin Tanığı?

Bu taş, 1937/38’de Dersim’de yaşanan tarihi soykırımın tanığıdır.
Yüz binlerce insanın evlerinden sürüldüğü, on binlercesinin katledildiği,
kadınların zorla alıkonulduğu, çocukların asimile edildiği karanlık bir dönemin tanığı.

1938’de Dersim’de yaşananlar sadece bir askerî harekât değil —
planlı, sistematik ve topyekûn bir yok etme politikasıydı.
Bunu sadece biz söylemiyoruz.
Devlet arşivleri, tarihçiler, tanıklar bunu yıllardır haykırıyor.
Ama ne yazık ki hâlâ resmi olarak tanınmadı, adı konmadı.

Bu anıt, o eksik kalan tanımaya bir adım daha yaklaştırıyor bizi.
Bir halkın sessizliğini değil, hakikatini haykırıyor.

Bu Yol Kolay Olmadı

Dersim Kültür Derneği’miz ve Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu bu projeyi yıllar boyunca büyük bir kararlılıkla yürüttü.
Tehditler gördük, saldırılara uğradık, iftiralarla mücadele ettik.
Ama asla vazgeçmedik.

2015’te Berlin Bölge Belediye Parlamentosu’na bu projeyi sunduğumda, yanımızda cesur yoldaşlarımız vardı:
Dernek üyelerimizin yanısıra, Sevim Aydın, Berna Gezik, Dr. Wolfgang Lenck, Martin Düspohl, Rıza Baran…
Yeşiller, Sol Parti ve Sosyal Demokratlar destek verdi.
Ama CDU’nun başını çektiği bir karşı cephe oluştu.

2016’daki meclis toplantısında, sadece düşüncelerimiz değil, bedenlerimiz de hedef alındı.
Alperen Ocakları, Perinçek’in İşçi Partisi, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Berlin Türk Cemaati…
Meclise İnkârcı ve ırkçı söylemler taşındı.

Tüm bunlara rağmen yılmadık.
Projeyi Kültür, Uyum ve Tarihi Anıtlar Komisyonu’na taşıdık.
Süreç uzadı ama toplumsal desteğimiz büyüdü.

Hakikati Savunduk

Bu sırada inkârcı propaganda yayıldı:
“1938 bir isyandı”, “soykırım olmadı” denildi.
Ama biz sadece acımızı değil — hakikatimizi de savunduk.

Martin Düspohl, Dr. Lenck, Gülşah Stapel, Natalia Bayer, Werner Heck gibi dostlarımızla
Berlin toplumunu bilgilendirme süreci başlattık.

Ve 29-30 Kasım 2018’de “Göç Toplumunda Hafıza Kültürü” başlıklı uluslararası bir sempozyum düzenledik.
Prof. Martin Lücke, Belediye başkanı Clara Herrmann, Berlin göçmenler sorumlusu Günter Piening gibi birçok akademisyen ve belediye temsilcisi bu anıtın gerekliliğini bilimsel, toplumsal ve etik temellerde savundu.

Ve Nihayet…

27 Mart 2019’da Berlin Meclisi, Yeşiller, Sol Parti, Piraten ve SPD’nin oylarıyla bu projeyi kabul etti.
CDU ´un tüm engellemelerine rağmen…
Bu karar bir belediye kararı değil — bir vicdan kararıydı.

2022’de Clara Herrmann başkanlığında Seçil Yersel ve Nadine Reschke projeye dâhil oldu.
Ezgi  Kılınçaslan, Raisa Galofre, Martin Systermans gibi sanatçılar üretim sürecine katıldı.
Ve heykeltıraş Ezgi Kılınçaslan’ın taslağıyla, taşın mekânla ilişkisi şekillendi.
Ve Dersimden başlayan yolculuk Berlin’de tamamlandı.
Çünkü bu taş, yaşadığı travmayı tam da burada görünür kılmalıydı.

Neden bu anıt Berlin’de?

Çünkü Dersim soykırımı yerel bir “yanlış anlama” değildi —
sistemli, stratejik, organize bir suçtu.
Ve bu suç yalnızca Türkiye sınırlarında işlenmedi.

Çünkü Almanya o dönemde sadece izlemekle kalmadı —
silah ve Gaz gönderdi, uçak sağladı, teknik bilgi paylaştı.
Ve Atatürk’ü bir “modernleşme ikonu” olarak gören ideoloji,
Berlin’de büyük bir hayranlıkla karşılandı.

Ve çünkü bu suç – tıpkı birçok başka suç gibi –
ancak gün yüzüne çıkarıldığında görünür olur.

Berlin, farklı hafızaların buluşma noktasıysa, Dersim’in de bu haritada bir yeri olmalı.

19 Mart 2025’te temel kazıldı.
Anıt, Berlin Dersim Kültür Derneği ile Amerika Anıt Kütüphanesi’nin arasındaki bu yeşil alana yerleştirildi.

Peki bir anıt ne ifade eder?

Anıtlar mesaj taşır: Onurlandırabilir, uyarabilir, suçlayabilir ya da sorumluluk alabilir.

Hangi hayatların ve acıların “sayılır” olduğunu gösterirler.
Bu yüzden anıtlar her zaman bir toplumsal yüzleşme alanıdır.

Bir anıt, kamusal hafızanın ta kendisidir.
Toplumun neyi hatırlamayı seçtiğini — ve neyi unuttuğunu — açık eder.

Şiddet, sürgün ya da baskı yaşamış ve travma yaşamış topluluklar için anıtlar, tanınma ve onur anlamına gelir.

Bu anıtlar der ki:
“Sizin acınız unutulmadı.“

O nedenle bu anıt, bizim topluluklarımızın, yaşanmış olayların kolektif hafızanın bir parçasıdır.
Bu anıta giden yol çok uzun ve zorluydu  – ama başarıyla sonuçlandırdık ve şimdi direnişin, adaletin ve görünürlüğün ününde duruyoruz”

Ve artık bu taş burada durdukça konuşacak.

Bu taş, tanıklık edecek.
O, çevresinde toplananlara hafıza aktaracak.
O, Dersim’in toprağının, suyunun, dilinin susmadığını haykıracak.

Bir halkın susturulan dilini, unutturulmak istenen tarihini ve inkâr edilen acısını dile getirecek.
Mezarları olmayanların, isimleri unutulanların, zorla evlat edinilen çocukların ve susturulan annelerin sesi olacak.
Bizi unutturmaya çalışanlara karşı bir hafıza duvarı olacak.

Ve unutmayın:

Bu taş, binlerce kilometre öteden gelip burada durdukça
sadece bir kaya değil, bir halkın sesi olacak.
Sadece geçmişin değil, geleceğin de tanığı olacak.

Bugün burada hep birlikte şunu haykıralım:

Gerçek susturulamayacak,

Unutturulmak istenen konuşulacak,

Yalanlar, sessizlikle değil, hafızayla bozulacak.

Katledilenler parlayacak –
Bir uyarı olarak, bir görev olarak, bir umut olarak.

Hepinize teşekkür ederim:
Bu yolu bizimle yürüyenlere,
Sessizliğini bozanlara,
Bugün burada açık yüreği ve açık gözleriyle duranlara.

Teşekkürler…

 

 

 

 

 

 

Zazaca hakkında röportaj

Zazaca hakkında röportaj

İranolog Prof. Dr. Ludwig Paul ile Zazaca Üzerine Söyleşi

Dr. Zeynep ARSLAN

Prof. Dr. Paul, İran dilleri çemberinde Zazaca’nın yeri nedir?

Zazaca bir Hint-Avrupa dilidir. Hint-Avrupa dilleri, İran’ın da aralarında bulunduğu birçok dil grubuna ayrılmıştır. İran dilleri içinde Zazaca, Batı İran dillerinden biridir. Diğer Batı İran dilleri Farsça, Kürtçe, Balochschi, Taleshi, Gilaki ve diğerleri.

Zazaca’nın kendi başına bir dil olup olmadığı nasıl kanıtlanabilir? Dil yakınlığı nasıl ölçülür ve bu ilişkinin ne kadar yakın ya da uzak olduğu nasıl belirlenebilir?

Burada iki dil arasındaki dilsel ilişkiyi ölçmek için gerekli olan birçok faktör vardır. Çok azına odaklanacağım. Farsça, Kürtçe ve Zazaca arasındaki ilişkiyi ölçebilmek için meseleye dilsel olarak metodolojik olarak sağlam bir şekilde yaklaşılması benim için önemlidir. Bu konuda pek çok yazı, deneme ve kitap var ve genellikle Autor_Innen dilsel olarak doğru olmayan bir şey yapıyor. Tek tek kelimeler gibi bireysel izole özellikleri alırlar ve bunları belirtilen dilleri karşılaştırmak için kullanırlar. Zazaca’dan on kelime, Farsça’dan on kelime ve Kürtçe’den on kelime alıyorlar, yani bu bir dil veya lehçe vb.

Bu nokta benim için çok önemli, çünkü Dil karşılaştırması için bilimsel yöntemlere ihtiyaç vardır. Bu bilimsel yöntemler genellikle sadece üniversite çalışmaları ile elde edilebilir. Bu ön koşula sahip değilseniz, yetkin bir dil ilişkisi analizi yapamazsınız.

Dilbilimsel bir bakış açısından, fonetik yasaların düzenli tarihsel gelişiminin analizi, dilsel bir ilişkinin belirlenmesi için büyük önem taşır. Örneğin, “biliyorum” kelimesini ele alalım. Zazaca “da ‘ez zana’, Kürtçe” de “dizanim” ve Farsça “da ‘mīdānam’ olarak adlandırılır. Burada Zazaca ve Kürtçe” de kabilede “zan-“, Farsça “da ise kabilede ‘dān-’ vardır. Bu nedenle bu kelime, bu diller arasındaki ilişkileri karşılaştırmak için önemlidir, çünkü Hint-Avrupa sesine kadar uzanır. Başka bir örnek ‘üç’ kelimesi ile sağlanır. Farsça” da üçe “se”, Kürtçe “de ‘sê’, Zazaca” da ise “hirê” olarak adlandırılır. Bu nedenle bu kelime de önemlidir, çünkü aynı zamanda her üç dilde de korunmuş olan bir Hint-Avrupa kelimesine geri döner. “Bilgi” ve “üç” kelimeleri, Kürtçenin Farsça ile Zazaca arasında nasıl durduğunun bir örneğidir. Kürtçe, Farsça ile akrabadır. Kürtçe ise daha çok Zazaca ile ilgilidir. Zazaca ve Farsça arasındaki ilişki ise o kadar yakın değildir.

Öte yandan, dil bilgisi bir dil ilişkisini belirlemek için önemlidir. Eski olan dilbilgisi kategorileri, tarihsel olarak dilde kök salmış olan birbirleriyle karşılaştırılmalıdır. Tarihsel ortaklıklar ve ortak yenilikler arasında ayrım yapmak da önemlidir. Spesifik olarak, buradaki soru, ortaklığın eski günlere geri dönüp dönmediği veya bu ortaklığın daha yakın zamanlarda oluşup oluşmadığıdır. Kural olarak, bu sorular ancak yalnızca bugünün İran dillerini bilmekle kalmayıp, aynı zamanda eski İran dilleri, Orta Farsça, Partça ve Awestisch hakkında da bilgi sahibi olunca belirlenebilir.

Bu, dilleri birbirleriyle karşılaştırabilmek için doğru yöntemi kullanmanın önemli olduğu anlamına gelir ve bu çok karmaşık bir şeydir. Eğer biri bu metodolojik gereklilikleri karşılamıyorsa, o zaman bir dil karşılaştırması bilim öncesi kalır ve sadece benzerliklerden söz edilebilir. Herkes dillerin benzerliklerinden bahsedebilir. Bu kolaydır, ancak dilsel bir bakış açısıyla dilsel yakınlıktan bahsetmek istiyorsanız, metodolojik bilimsel önkoşullara sahip olmanız gerekir.

Prof. Dr. Paul, Zazaca ve Kürtçe arasındaki ilişkiden biraz daha bahseder misiniz?

Zazaca, Kürtçe ve Farsça ve Beluçi ve Taleshi gibi diğer diller İran dilleridir ve uzun zaman önce ortak bir orijinal dilden geliştirilmiştir. Sadece kaba bir varsayımda bulunmaya cesaret edebilir ve yaklaşık üç ila dört bin yıl önce bu batı İran dillerinin birbirinden ayrıldığını söyleyebiliriz. Burada Hint-İran, İran, Batı İran ve Doğu İran ayırt edicidir. Batı İran, Eski, Orta ve Yeni İran olmak üzere üç akıma ayrılmıştır. Yeni İran dilleri arasında Farsça, Kürtçe, Beluci ve Zazaca vb. ayırt edilmelidir.

“zan”-, “dān”, “se”, “sê” ve “hirê” örneklerinde Kürtçe, Farsça ve Zazaca’nın birbiriyle ilişkili olduğunu görebilirsiniz. Farsça’nın Kürtçe’yle, Kürtçe’nin de Zazaca’yla daha yakından ilişkili olduğunu da görebilirsiniz. Kürtçe ve Zazaca’nın bazı ortak yönleri var, Farsça ve Kürtçenin bazı ortak noktaları var ve üç dilin de ortak noktaları var. Burada, birlikte miras alınan şeyler ile birlikte yenilenen şeyler arasında metodolojik bir ayrım yapılmalıdır. Bu nokta dilbilim ve diyalektoloji için çok önemlidir. Bu üç dilin ortak bir kalıtsal ses gelişimine sahip olduğunu “ilim” kelimesi ve “üç” kelimesi olmak üzere iki örnekle açıkladım. Ancak, şimdiki zaman kipleri her üç dilde de farklıdır. Farsça’da “mībaram” “taşıdığım, getirdiğim”, Kürtçe’de “ez dibim” ve zazaki’de “ez bena” anlamına gelir. Bu örnek, dillerin birbirinden ayrıldığını göstermektedir. Ancak bunların tamamen yeni gelişmeler, yani yaklaşık 1000 veya 1500 yıllık gelişmeler olduğunu da eklemeliyim. Bu, eski dilsel ilişki hakkında fazla bir şey söylemedikleri anlamına gelir.

Farsça, Kürtçe, Beluçça, Zazaca ve diğer diller Batı İrancasından ayrılmıştır. Burada, Batı İran “daki kesin ilişkiler hakkında, tüm dillerin birbirinden çok erken ayrıldığından daha fazla bir şey söylenemeyeceğini bilmek önemlidir. Proto-Zazaki” den Proto-Partça “ya ve Proto-Balochi” den Proto-Kürtçe “ye kadar birbirleriyle daha da yakın temas halinde olan diller kesinlikle vardı. Kürtçe ve Zazaca muhtemelen nispeten uzun zaman önce birbirlerinden ayrıldılar. Bu olay yaklaşık bin yıl öncesine yerleştirilebilir. İlginçtir ki Zazaca, Kurmanci” ye daha yakındır. Bu muhtemelen eski zamanlarda bu iki dilin birbirinden ayrıldığı ve daha yakın zamanlarda tekrar birbirine yaklaştığı anlamına gelir. Bu diller aynı zamanda coğrafi olarak da birbirleriyle daha yakın temas halindedir. Günümüzde Zazaca, Kurmanci “ye ve Kurmanci Sorani” ye, Sorani de Farsça “ya çok benzemektedir. Bin yıl önce durum farklıydı, çünkü o zamanlar proto-Zazaca Kürtçe” den çok uzaktı.

Bu ifadeleri bilimsel olarak belirlemek için hangi yöntemleri kullanabilirsiniz?

Eski Farsça, açık ara en eski onaylanmış Batı İran dilidir. Ne yazık ki, Kürtçe, Beluçça veya Zazaca “dan hiçbir metnimiz yok. 16. yüzyıldan önce hiçbir metin yoktur. Bu nedenle ilişki hakkında çok fazla bir şey söyleyemeyiz. Elimizde son zamanlardan sadece Kürtçe, Beluçça ve Zazaca var. Aile ilişkilerini değerlendirebilmek için Orta Farsça ve Eski Farsça” ya hakim olmak şarttır. Bu diller hakkında bilgi sahibi olmadan, bilimsel olarak sağlam bir karşılaştırmalı çalışma yapmak mümkün değildir.

Prof. Dr. Paul, biliyorsunuz ki Zazaca etrafındaki tartışma etnik köken meselesinden bağımsız değil. Dil ve etnisite arasındaki ilişki konusundaki görüşleriniz nelerdir?

Dil ve etnik köken arasındaki ilişki çok karmaşıktır. Etnik köken sadece dile değil, aynı zamanda kültüre, dine, ortak tarihe, kökene, sosyal davranışa, sosyal faktörlere vb. dayanır. İşte burada önemli rol oynayan noktalar bunlar. Kürtlerin ve Zazaların ayrı diller olmalarına rağmen pek çok ortak noktası olduğunu görmek önemlidir. Pek çok Zaza Kürtçe konuşabiliyor ve konuşulduğu birçok alanda Zazaca ile birlikte konuşulduğu da bir gerçek. Yakın bir bağlantı var.

Zazaca, salt dilbilimsel açıdan kendi başına bir dil olsa bile, “ne ölçüde Kürt olup olmadıkları” sorusunu dilbilimsel tartışmadan ayırmak gerekir. Etnoloji burada, insanların kendilerini, yani kendileri hakkında inandıklarına göre atamalarının önemli olduğunu söylüyor. Her insanın “Ben Alman ‘ım’, ‘Türk’ üm”, “Ben Kürd ‘üm’ ya da ‘Ben Zaza’ yım” deme hakkı vardır, çünkü bu bir insan hakkıdır.

Dil ve etnik köken arasında yakın bir bağ artık sürdürülmemelidir, çünkü Türkiye birçok halka, dile ve kültüre sahip bir ülkedir. Bu çeşitliliği bir zenginlik olarak görmek önemlidir. Yavaş yavaş Avrupa “ya yaklaşan bir Türkiye” de, dil ve halk arasındaki milliyetçi bağların parçalanması ve en azından yumuşatılması gerekmektedir.

Kurmanci de dahil olmak üzere bu dillerin yok olmaması benim için önemli. Soru şu: “Dilin uzun vadede hayatta kalması için temel ve önemli olan nedir?” Genç insanlar temeldir. Büyük şehirlerde yaşıyorlar ve başka diller konuşuyorlar. Köylerde dili konuşan yaşlı insanlar buluyoruz, ancak artık dili aktaranlar onlar değil ve böylece hayatta kalmalarına aktif olarak katkıda bulunuyorlar.

Hayatta kalmayı daha fazla çaba sarf etmek için neler yapılabileceği hakkında bir fikriniz var mı?

İki şey önemlidir, yani özgürlük ve saygı. Herkes kendi dilini konuşma özgürlüğüne sahip olmalıdır. Herkesin kendi lehçesini konuşabilmesine saygı duyulmalıdır. Ayrıca standart diller oluşturmayı da deneyebilirsiniz. Bu da önemlidir, ancak varsayılan dilin bir varlık olması gerekir. Kısıtlayıcı olmamalıdır. İnsanların “Evet, biz de bu standart dili istiyoruz ve onunla ortak bir yazı diline sahip olmak istiyoruz” demesi için ek bir şey olmalı. Standart dil özgürlüğü kısıtlamamalıdır.

Bir dilin standardizasyonu konusundaki genel görüşünüz nedir?

Dillerin standardizasyonu çok karmaşıktır, çok uzun zaman alabilir ve çok fazla siyasi destek gerektirir. Tarihte Orta Çağ “ın sonlarında ve erken modern dönemde Almanca” nın standardizasyonunun yüzyıllar sürdüğünü görebilirsiniz. Standardizasyon bir gecede elde edilemez ve uygulanamaz. Lehçelerin yaşamasına izin vermelisiniz. Zamanla bir şeyler gelişebilir ve daha sonra bu gelişme siyasi ve finansal olarak desteklenebilir. Bana göre bu süreç ancak farklılıkların bir tehlike olarak değil, bir zenginlik olarak görülebilmesi ile mümkündür.

Zazaların dillerini korumayı, geliştirmeyi ve korumayı başaracaklarını umuyorum. Umarım bu gelişme diğer halklara karşı, hatta Kürtlere karşı bile olmaz. Öte yandan Kürtlerin Zazalara saygı duymasını da umuyorum. Bu ülkede Zazaların, Kürtlerin ve Türklerin bu dilleri bir zenginlik olarak görmeleri için hep birlikte çaba göstermeleri gerektiğine inanıyorum.

Prof. Dr. Paul’e değerli zaman ayırdığı ve ilgisi için çok teşekkür ederim.

Anma Mitingi – Dersim Denkmal

Anma Mitingi – Dersim Denkmal

Anma etkinliğimizi 13.11.2021 tarihinde Oranienplatz üzerinden gerçekleştirdik.

Başlangıçta Pir Şeydalı Çiçek ve Papaz Dorthe Gülzow, Zazaca ve Almanca dillerinde bir adanmışlık töreni düzenlediler.

Daha sonra söz alan şu isimler söz aldı: Genel Başkanımız Müslüm Karadaş, Berlin Alevi Cemaati Başkanı Dr. Yüksel Özdemir, Prof. Dr. Fil. Tessa Hofmann, Milletvekili Hakan Demir (SPD), Milletvekili Canan Bayram (Yeşiller) ve Hakan Taş (Die Linke – Berlin).

Müslüm Karadaş “ın konuşmasından kısa bir alıntı:
‘ZUM TERTELE ANIT ALANINDAKI ÇALIŞMALARIMIZ SON AŞAMAYA GIRIYOR Şu anda anıtın yerini belirleme sürecindeyiz ve şimdi somut bir teklifimiz var. Berlin’ deki Alevi derneklerinin ardından anıtın Oranienplatz ‘a dikilmesini önereceğiz. Etkinliği düzenlediğimiz yerle aynı. Bu anıt buraya dikilirse, bu Berlin’ deki tüm insanların, katledilen diğer tüm inançların ve etnik kimliklerin başarısı olacaktır.”

Kemal Karabulut’un konuşmasından kısa bir alıntı:
“Bugünkü vesileyle, 1937/38 ve sonrasında Türkiye ‘de TERTELE kurbanları, zorla asimilasyonlar ve kültürel zulüm mağdurları için bir anıtın yakın zamanda oluşturulmasıdır. Anıtın tam yeri hala bölge ile koordine ediliyor, ancak kendimizi burada Oranienplatz’ a demirleyebileceğimizi umuyoruz, çünkü 28 yılı aşkın bir süredir burada saflarımızdan bir anma töreni düzenleniyor. Anıtımız, torunlarımıza ve aynı zamanda vatandaşlarımıza, sadece göçmen işçiler olarak gelmediğimizi, aynı zamanda çeşitli nedenlerle vatanımızdaki güvencesiz yaşamlarımızı terk etmek için işçi göçünü kullandığımızı hatırlatmayı amaçlıyor. Sınırda hatıralarımızı bırakmadık. Biz ve hatıralarımız bu şehre ait” dedi.

Prof. Dr. Phil’in konuşmasından kısa bir alıntı. Tessa Hofmann:
“Bugün burada Alevi Dersimlere yönelik soykırım kurbanlarını anmak için toplanmış bulunuyoruz. Şimdiye kadar, Berlin’de böyle bir anma için yas tutmak, öğüt vermek veya öğrenmek için bir yer yok. Dersim Kültür Cemaati yedi yıl önce bu yönde bir başvuruda bulundu ve o zamandan beri onaylandı, ancak uygulama uzun sürüyor. Umuyorum ki, yakın zamanda, 15 Kasım ve 4 Mayıs tarihlerinde, Dersimis’i anma gününde, Tertele’nin on binlerce kurbanının anısına saygı duruşunda bulunmak için bir araya gelebileceğimiz kamusal alanda bir anıtımız olacak. 1993 yılından bu yana, Dersim Kültür Topluluğu, Türkiye’deki Aleviler tarafından yapılan zulüm kurbanlarını burada, Oranienplatz’da anıyor…
Bu tür biyografik ve metodolojik süreklilikler, daha yakından incelendiğinde daha da sık kanıtlanabilir. Ancak Alevi-Dersimian kökenli topluluklar için önemli olan sadece zulüm tarihlerinin bilinmesi değildir. Yaşadıkları ortamda kolektif ve bireysel üzüntülerini ifade etmeleri de en az onlar kadar önemlidir. Yas tutma ihtiyaçlarıyla dayanışmamızı deneyimlemeleri önemlidir. Onların çektiği acıların hikâyesi, Almanya’da ulusötesi bir hatırlama kültürünün kalıcı bir parçası haline gelecek.”

Parti temsilcileri ve Berlin “deki Alevi cemaatinin başkanı, yukarıda sunulan öneri ve görüşlere katıldılar ve Oranienplatz” da bir Dersim 37/38 anıtı lehinde konuştular.
Miting, müzikal seslerle barışçıl bir şekilde sona erdi.