1. Berlin Alevi Kültür Festivali Coşkuyla Gerçekleştirildi

1. Berlin Alevi Kültür Festivali Coşkuyla Gerçekleştirildi

1. Berlin Alevi Kültür Festivali Coşkuyla Gerçekleştirildi

 Berlin’de Alevi kurumlarının ortak organizasyonuyla düzenlenen 1. Berlin Alevi Kültür Festivali yoğun katılımla gerçekleşti. Waterloo-Ufer’de gerçekleşen festivalde sanatçılar Suavi, Grup Bajar, Töre Anadolu, Erdal Kaya ve çok sayıda sanatçı sahne aldı.

Berlin Senatörü Cansel Kızıltepe, Friedrichshain-Kreuzberg Belediye Başkanı Clara Herrmann, AABF Genel Başkanı Hüseyin Mat, Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG) Genel Başkanı Kemal Karabulut, AABF Genel Sekreteri Ufuk Çakır ve Berlin Cemevi Başkanı Dr. Yüksel Özdemir’in de aralarında bulunduğu isimler festivalde konuşma yaptılar. Çocuklara özel etkinliklerin ve kültürel programların da yer aldığı festival, gün boyu süren konserler ve etkinliklerle Berlin’de yaşayan Alevileri ve dostlarını bir araya getirdi.

Berlin Alevi Toplumu-Cemevi, BDAJ Berlin, BDAS Berlin, Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu, AABF, Berlin Dersim Kültür Derneği, Berlin Sivaslı Canlar Derneği, Berlin Gaziantep Cemevi Derneği, Çorum Derneği Eğitim ve Kültür Merkezi, Bahadin Derneği Berlin, BSV Dersim, Akdağ Köyü Dayanışma ve Destekleme Derneği, Ovacık Kültür ve Dayanışma Derneği, Erzincan Küçükotlukbeli Derneği Berlin, Institutê Zivân û Kulturê Kirmanç (Zaza) IKK, Humanistischer Unternehmerverband, Aşnan Tiyatro Topluluğu ve Sivaslı Canlar Berlin tarafından birlikte düzenlenen festival kapsamında Alevilik derslerine giden çocuklar için karne şöleni düzenlendi, ayrıca çocuklar için özel oyun alanı da hazırlandı.

Dersim 38 Soykırımı Anıtı’nın olduğu (Dersim Cemaati’nin yanı) parkta düzenlenen festival gece 22.30’a kadar coşkuyla devam etti. Halkın çektiği halaylarla coşkusunu kattığı festivalde Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG) Genel Başkanı Kemal Karabulut etkili bir konuşma yaptı. Karabulut, festivalin yalnızca bir şölen değil; Dersim’in belleğini, Alevi kimliğini ve yok edilmeye çalışılan kültürel mirası gelecek nesillere aktarmada önemli bir rol üstlendiğini vurguladı. Binlerce canın katıldığı etkinlikte diaspora koşullarında kimlik ve inanç mücadelesinin önemine dikkat çekerek, Aleviliğin anayasal güvence altına alınması gerektiğini dile getirdi. Festivalin kültürel buluşmanın yanı sıra politik bir hafıza mekânı işlevi gördüğünü ve dayanışma duygularını güçlendirdiğini ifade etti.

 Kemal Karabulut, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

“Ceniku, cenekene semti, cencene, Cuamerdene,
Ap u werezayane, Xal u derezayene, sıma pero xer ame.
Sevgili dostlar, değerli canlar,
Sizleri Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Hoş geldiniz!

Bugün burada yalnızca bir festival yapmak için toplanmadık. Elbette coşacağız, eğleneceğiz ve lokmamızı paylaşacağız. Ama asıl sebebimiz daha derindir: Köklerimize sahip çıkmak, belleğimizi canlı tutmak, yok edilmek istenen kimliğimizi geleceğe taşımaktır!

Alevi olmak, Dersimli olmak sadece bir kimlik değil; adaletin, eşitliğin, insan sevgisinin yolunda yürümektir. Biz, bu onurlu mirasın taşıyıcılarıyız. Bu festival, sazımızla, semahımızla, sohbetimizle, lokmamızla işte bu değerleri sokağa, meydana, hayata taşımaktadır.”

“Türkiye Bize Özgür Yaşam Hakkı Tanımadı”

“Şunu unutmayalım: Bizler bu kültürü kendi topraklarımızda özgürce yaşama imkânı bulamadık. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti bizlere kendi yurdumuzda özgür bir yaşam hakkı tanımadı. Soykırımlarla, baskılarla, asimilasyon politikalarıyla inancımız, dilimiz, tarihimiz yasaklandı. Ekonomik çıkmazlara, zorunlu göçlere mahkûm edildik. Ve işte bu yüzden, bugün binlerce kilometre ötede, gurbette varlığımızı yaşatmaya çalışıyoruz!

En büyük yaralarımızdan biri ise dilimizdir. Kırmancki, yani Zazaca, yok oluşun eşiğine sürüklenmiştir. Dil giderse, hafıza gider; hafıza giderse biz de yok oluruz! Bu yüzden anadilimizi yaşatmak sadece kültürel bir tercih değil, bir varlık ve onur mücadelesidir!”

Kırmancki Hitap

“Bu nedenle sizlere kendi anadilimde, Zazaca da kısaca seslenmek istiyorum:

‘Dostene,
Ewro na festivale de ma ameyme te ri…
…Wame zulme sıma endi beso! Cawerde na dısmeneni! Şene mara berê waur!’”

“Dersim Görmezden Gelinemez

“Sevgili canlar,
Bugün buradan, ‘Terörsüz Türkiye, demokrasi ve kardeşlik’ masalları anlatanlara sesleniyoruz!

Evet, biz o coğrafyanın her karışında barış, demokrasi ve eşitlik istiyoruz. Ama unutmayın: Bizim talebimiz nettir, vazgeçilmezdir, asla geri adım atmayacağız!

Özgün Dersim için demokratik statü, eşit yurttaşlık ve kimliğimizin güvence altına alınması! Bu talep bir hakikat, bu talep bir var oluş çağrısıdır!

Dersim görmezden gelinemez, Dersim susturulamaz! Başta Dersim 38 Tertelesi olmak üzere, kanayan yaralarımızla yüzleşmeden bu topraklarda kimse bize gerçek barıştan söz edemez!”

“Alevilik Anayasal Güvence Altına Alınmalı”

“Ve buradan bir kez daha haykırıyoruz:
Aleviliği, Kültür Bakanlığı’nın bir alt birimine sıkıştırmaya asla izin vermeyeceğiz!

On yıllardır dile getirdiğimiz talebimiz bugün her zamankinden daha gür bir sesle yankılanıyor: Alevilik resmen tanınmalı, anayasal güvence altına alınmalıdır!”

“DiasporaYeniden Doğuş Alanı”

“Değerli canlar,
Bu festival yalnızca bir şölen değil; bizim için bir hafıza mekânıdır, bir var olma çığlığıdır! Diaspora, yalnızca bir kayıp değil; Almanya’ya ve Avrupa’ya göç, her şeyden önce bir direnç, bir varlık ve yeniden doğuş mücadelesidir. Biz burada köklerimizi yeniden yeşertiyor, yaşadığımız topluma da kendi renklerimizi katıyoruz.

O halde gelin, bu festivali sadece bir bayram değil, ortak bir söz, ortak bir yol, ortak bir direniş olarak görelim. Geçmişimizi unutmayalım, birbirimize daha sıkı sarılalım, geleceğe umutla yürüyelim!

Var olalım! Direnelim! Çoğalalım!

Hepinize teşekkür ediyor, festivalimizin birlik, kardeşlik ve dostluk içinde geçmesini diliyorum.
Sıma perunere berx u darena mı esta.
Wes u war be!”

ANIT DERSİM / BERLİN TÖRENİ DERSİM 1937-1938 – TERTELE (SOYKIRIMI) 4 Mayıs 2025

ANIT DERSİM / BERLİN TÖRENİ DERSİM 1937-1938 – TERTELE (SOYKIRIMI) 4 Mayıs 2025

ANIT DERSİM / BERLİN TÖRENİ

DERSİM 1937-1938 – TERTELE (SOYKIRIMI) 4 Mayıs 2025

 

 

ANIT DERSİM / BERLİN DERSİM 1937-1938 – TERTELE (SOYKIRIMI)

Kemal Karabulut FDG Başkanının Konuşması:

Meymane dılali, Doste Qedırgırani,  sıma pero piya xêr amê!

Ma ewro naza were ju kemerede emeyme telewêle. Ne kemere je kemerune binu niya! Kemere de gırana,

Dersimra ! Kou Sıpeye Hozat´ra ama!  Wenge Qome maua!

zırcayise mosmu –  pakunê 38´i kerdo pohst hen ama!

Nalena! Gegane yenera zu,  Az be az Qelwe ho kena ra, dırwetunê xo mısnenara Ma!

Qome marê adalet u haqiye, tedusteni, serbestiye wazena

…….

Sayın Bakan Özdemir, muhterem din adamları, sevgili Belediye Başkanımız, değerli milletvekilleri, bilim, basın, edebiyat, sanat ve sivil toplumun kıymetli temsilcileri – ve elbette: sevgili dostlar, değerli misafirler,

Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu adına hepinizi anıtımızın bu görkemli açılış törenine yürekten hoş geldiniz diyerek selamlıyorum.

Bugün burada, tarihe tanıklık eden bir taşın önünde toplandık.
Ama bu, sıradan bir taş değil.
Bu taş, bir halkın hafızasını omuzlayan bir tanıktır.
Sadece bir anı değil, bir adalet arayışının, bir direnişin ve bir sesin bedenidir.

Bu taş, Dersim’in Beyaz Dağ,  KOU sıpê´den söküldü.
Bir zamanlar dillerin konuştuğu, türkülerin söylendiği, hikâyelerin yaşadığı topraklardan…
Ve o topraklarda bir gün bombalar, ateş ve gaz konuştu — insanlar susturuldu.
İşte o sessizliğin içinden bu taş yola çıktı.
Atölyeye girdi, içine kalbimizi koyduk.
Ve binlerce kilometre öteden Berlin’e geldi.
Bugün burada durduğu yerde, Artık sadece bir kaya değil — bir halkın ses

Bu Taş Neyin Tanığı?

Bu taş, 1937/38’de Dersim’de yaşanan tarihi soykırımın tanığıdır.
Yüz binlerce insanın evlerinden sürüldüğü, on binlercesinin katledildiği,
kadınların zorla alıkonulduğu, çocukların asimile edildiği karanlık bir dönemin tanığı.

1938’de Dersim’de yaşananlar sadece bir askerî harekât değil —
planlı, sistematik ve topyekûn bir yok etme politikasıydı.
Bunu sadece biz söylemiyoruz.
Devlet arşivleri, tarihçiler, tanıklar bunu yıllardır haykırıyor.
Ama ne yazık ki hâlâ resmi olarak tanınmadı, adı konmadı.

Bu anıt, o eksik kalan tanımaya bir adım daha yaklaştırıyor bizi.
Bir halkın sessizliğini değil, hakikatini haykırıyor.

Bu Yol Kolay Olmadı

Dersim Kültür Derneği’miz ve Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu bu projeyi yıllar boyunca büyük bir kararlılıkla yürüttü.
Tehditler gördük, saldırılara uğradık, iftiralarla mücadele ettik.
Ama asla vazgeçmedik.

2015’te Berlin Bölge Belediye Parlamentosu’na bu projeyi sunduğumda, yanımızda cesur yoldaşlarımız vardı:
Dernek üyelerimizin yanısıra, Sevim Aydın, Berna Gezik, Dr. Wolfgang Lenck, Martin Düspohl, Rıza Baran…
Yeşiller, Sol Parti ve Sosyal Demokratlar destek verdi.
Ama CDU’nun başını çektiği bir karşı cephe oluştu.

2016’daki meclis toplantısında, sadece düşüncelerimiz değil, bedenlerimiz de hedef alındı.
Alperen Ocakları, Perinçek’in İşçi Partisi, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Berlin Türk Cemaati…
Meclise İnkârcı ve ırkçı söylemler taşındı.

Tüm bunlara rağmen yılmadık.
Projeyi Kültür, Uyum ve Tarihi Anıtlar Komisyonu’na taşıdık.
Süreç uzadı ama toplumsal desteğimiz büyüdü.

Hakikati Savunduk

Bu sırada inkârcı propaganda yayıldı:
“1938 bir isyandı”, “soykırım olmadı” denildi.
Ama biz sadece acımızı değil — hakikatimizi de savunduk.

Martin Düspohl, Dr. Lenck, Gülşah Stapel, Natalia Bayer, Werner Heck gibi dostlarımızla
Berlin toplumunu bilgilendirme süreci başlattık.

Ve 29-30 Kasım 2018’de “Göç Toplumunda Hafıza Kültürü” başlıklı uluslararası bir sempozyum düzenledik.
Prof. Martin Lücke, Belediye başkanı Clara Herrmann, Berlin göçmenler sorumlusu Günter Piening gibi birçok akademisyen ve belediye temsilcisi bu anıtın gerekliliğini bilimsel, toplumsal ve etik temellerde savundu.

Ve Nihayet…

27 Mart 2019’da Berlin Meclisi, Yeşiller, Sol Parti, Piraten ve SPD’nin oylarıyla bu projeyi kabul etti.
CDU ´un tüm engellemelerine rağmen…
Bu karar bir belediye kararı değil — bir vicdan kararıydı.

2022’de Clara Herrmann başkanlığında Seçil Yersel ve Nadine Reschke projeye dâhil oldu.
Ezgi  Kılınçaslan, Raisa Galofre, Martin Systermans gibi sanatçılar üretim sürecine katıldı.
Ve heykeltıraş Ezgi Kılınçaslan’ın taslağıyla, taşın mekânla ilişkisi şekillendi.
Ve Dersimden başlayan yolculuk Berlin’de tamamlandı.
Çünkü bu taş, yaşadığı travmayı tam da burada görünür kılmalıydı.

Neden bu anıt Berlin’de?

Çünkü Dersim soykırımı yerel bir “yanlış anlama” değildi —
sistemli, stratejik, organize bir suçtu.
Ve bu suç yalnızca Türkiye sınırlarında işlenmedi.

Çünkü Almanya o dönemde sadece izlemekle kalmadı —
silah ve Gaz gönderdi, uçak sağladı, teknik bilgi paylaştı.
Ve Atatürk’ü bir “modernleşme ikonu” olarak gören ideoloji,
Berlin’de büyük bir hayranlıkla karşılandı.

Ve çünkü bu suç – tıpkı birçok başka suç gibi –
ancak gün yüzüne çıkarıldığında görünür olur.

Berlin, farklı hafızaların buluşma noktasıysa, Dersim’in de bu haritada bir yeri olmalı.

19 Mart 2025’te temel kazıldı.
Anıt, Berlin Dersim Kültür Derneği ile Amerika Anıt Kütüphanesi’nin arasındaki bu yeşil alana yerleştirildi.

Peki bir anıt ne ifade eder?

Anıtlar mesaj taşır: Onurlandırabilir, uyarabilir, suçlayabilir ya da sorumluluk alabilir.

Hangi hayatların ve acıların “sayılır” olduğunu gösterirler.
Bu yüzden anıtlar her zaman bir toplumsal yüzleşme alanıdır.

Bir anıt, kamusal hafızanın ta kendisidir.
Toplumun neyi hatırlamayı seçtiğini — ve neyi unuttuğunu — açık eder.

Şiddet, sürgün ya da baskı yaşamış ve travma yaşamış topluluklar için anıtlar, tanınma ve onur anlamına gelir.

Bu anıtlar der ki:
“Sizin acınız unutulmadı.“

O nedenle bu anıt, bizim topluluklarımızın, yaşanmış olayların kolektif hafızanın bir parçasıdır.
Bu anıta giden yol çok uzun ve zorluydu  – ama başarıyla sonuçlandırdık ve şimdi direnişin, adaletin ve görünürlüğün ününde duruyoruz”

Ve artık bu taş burada durdukça konuşacak.

Bu taş, tanıklık edecek.
O, çevresinde toplananlara hafıza aktaracak.
O, Dersim’in toprağının, suyunun, dilinin susmadığını haykıracak.

Bir halkın susturulan dilini, unutturulmak istenen tarihini ve inkâr edilen acısını dile getirecek.
Mezarları olmayanların, isimleri unutulanların, zorla evlat edinilen çocukların ve susturulan annelerin sesi olacak.
Bizi unutturmaya çalışanlara karşı bir hafıza duvarı olacak.

Ve unutmayın:

Bu taş, binlerce kilometre öteden gelip burada durdukça
sadece bir kaya değil, bir halkın sesi olacak.
Sadece geçmişin değil, geleceğin de tanığı olacak.

Bugün burada hep birlikte şunu haykıralım:

Gerçek susturulamayacak,

Unutturulmak istenen konuşulacak,

Yalanlar, sessizlikle değil, hafızayla bozulacak.

Katledilenler parlayacak –
Bir uyarı olarak, bir görev olarak, bir umut olarak.

Hepinize teşekkür ederim:
Bu yolu bizimle yürüyenlere,
Sessizliğini bozanlara,
Bugün burada açık yüreği ve açık gözleriyle duranlara.

Teşekkürler…

 

 

 

 

 

 

Zazaca hakkında röportaj

Zazaca hakkında röportaj

İranolog Prof. Dr. Ludwig Paul ile Zazaca Üzerine Söyleşi

Dr. Zeynep ARSLAN

Prof. Dr. Paul, İran dilleri çemberinde Zazaca’nın yeri nedir?

Zazaca bir Hint-Avrupa dilidir. Hint-Avrupa dilleri, İran’ın da aralarında bulunduğu birçok dil grubuna ayrılmıştır. İran dilleri içinde Zazaca, Batı İran dillerinden biridir. Diğer Batı İran dilleri Farsça, Kürtçe, Balochschi, Taleshi, Gilaki ve diğerleri.

Zazaca’nın kendi başına bir dil olup olmadığı nasıl kanıtlanabilir? Dil yakınlığı nasıl ölçülür ve bu ilişkinin ne kadar yakın ya da uzak olduğu nasıl belirlenebilir?

Burada iki dil arasındaki dilsel ilişkiyi ölçmek için gerekli olan birçok faktör vardır. Çok azına odaklanacağım. Farsça, Kürtçe ve Zazaca arasındaki ilişkiyi ölçebilmek için meseleye dilsel olarak metodolojik olarak sağlam bir şekilde yaklaşılması benim için önemlidir. Bu konuda pek çok yazı, deneme ve kitap var ve genellikle Autor_Innen dilsel olarak doğru olmayan bir şey yapıyor. Tek tek kelimeler gibi bireysel izole özellikleri alırlar ve bunları belirtilen dilleri karşılaştırmak için kullanırlar. Zazaca’dan on kelime, Farsça’dan on kelime ve Kürtçe’den on kelime alıyorlar, yani bu bir dil veya lehçe vb.

Bu nokta benim için çok önemli, çünkü Dil karşılaştırması için bilimsel yöntemlere ihtiyaç vardır. Bu bilimsel yöntemler genellikle sadece üniversite çalışmaları ile elde edilebilir. Bu ön koşula sahip değilseniz, yetkin bir dil ilişkisi analizi yapamazsınız.

Dilbilimsel bir bakış açısından, fonetik yasaların düzenli tarihsel gelişiminin analizi, dilsel bir ilişkinin belirlenmesi için büyük önem taşır. Örneğin, “biliyorum” kelimesini ele alalım. Zazaca “da ‘ez zana’, Kürtçe” de “dizanim” ve Farsça “da ‘mīdānam’ olarak adlandırılır. Burada Zazaca ve Kürtçe” de kabilede “zan-“, Farsça “da ise kabilede ‘dān-’ vardır. Bu nedenle bu kelime, bu diller arasındaki ilişkileri karşılaştırmak için önemlidir, çünkü Hint-Avrupa sesine kadar uzanır. Başka bir örnek ‘üç’ kelimesi ile sağlanır. Farsça” da üçe “se”, Kürtçe “de ‘sê’, Zazaca” da ise “hirê” olarak adlandırılır. Bu nedenle bu kelime de önemlidir, çünkü aynı zamanda her üç dilde de korunmuş olan bir Hint-Avrupa kelimesine geri döner. “Bilgi” ve “üç” kelimeleri, Kürtçenin Farsça ile Zazaca arasında nasıl durduğunun bir örneğidir. Kürtçe, Farsça ile akrabadır. Kürtçe ise daha çok Zazaca ile ilgilidir. Zazaca ve Farsça arasındaki ilişki ise o kadar yakın değildir.

Öte yandan, dil bilgisi bir dil ilişkisini belirlemek için önemlidir. Eski olan dilbilgisi kategorileri, tarihsel olarak dilde kök salmış olan birbirleriyle karşılaştırılmalıdır. Tarihsel ortaklıklar ve ortak yenilikler arasında ayrım yapmak da önemlidir. Spesifik olarak, buradaki soru, ortaklığın eski günlere geri dönüp dönmediği veya bu ortaklığın daha yakın zamanlarda oluşup oluşmadığıdır. Kural olarak, bu sorular ancak yalnızca bugünün İran dillerini bilmekle kalmayıp, aynı zamanda eski İran dilleri, Orta Farsça, Partça ve Awestisch hakkında da bilgi sahibi olunca belirlenebilir.

Bu, dilleri birbirleriyle karşılaştırabilmek için doğru yöntemi kullanmanın önemli olduğu anlamına gelir ve bu çok karmaşık bir şeydir. Eğer biri bu metodolojik gereklilikleri karşılamıyorsa, o zaman bir dil karşılaştırması bilim öncesi kalır ve sadece benzerliklerden söz edilebilir. Herkes dillerin benzerliklerinden bahsedebilir. Bu kolaydır, ancak dilsel bir bakış açısıyla dilsel yakınlıktan bahsetmek istiyorsanız, metodolojik bilimsel önkoşullara sahip olmanız gerekir.

Prof. Dr. Paul, Zazaca ve Kürtçe arasındaki ilişkiden biraz daha bahseder misiniz?

Zazaca, Kürtçe ve Farsça ve Beluçi ve Taleshi gibi diğer diller İran dilleridir ve uzun zaman önce ortak bir orijinal dilden geliştirilmiştir. Sadece kaba bir varsayımda bulunmaya cesaret edebilir ve yaklaşık üç ila dört bin yıl önce bu batı İran dillerinin birbirinden ayrıldığını söyleyebiliriz. Burada Hint-İran, İran, Batı İran ve Doğu İran ayırt edicidir. Batı İran, Eski, Orta ve Yeni İran olmak üzere üç akıma ayrılmıştır. Yeni İran dilleri arasında Farsça, Kürtçe, Beluci ve Zazaca vb. ayırt edilmelidir.

“zan”-, “dān”, “se”, “sê” ve “hirê” örneklerinde Kürtçe, Farsça ve Zazaca’nın birbiriyle ilişkili olduğunu görebilirsiniz. Farsça’nın Kürtçe’yle, Kürtçe’nin de Zazaca’yla daha yakından ilişkili olduğunu da görebilirsiniz. Kürtçe ve Zazaca’nın bazı ortak yönleri var, Farsça ve Kürtçenin bazı ortak noktaları var ve üç dilin de ortak noktaları var. Burada, birlikte miras alınan şeyler ile birlikte yenilenen şeyler arasında metodolojik bir ayrım yapılmalıdır. Bu nokta dilbilim ve diyalektoloji için çok önemlidir. Bu üç dilin ortak bir kalıtsal ses gelişimine sahip olduğunu “ilim” kelimesi ve “üç” kelimesi olmak üzere iki örnekle açıkladım. Ancak, şimdiki zaman kipleri her üç dilde de farklıdır. Farsça’da “mībaram” “taşıdığım, getirdiğim”, Kürtçe’de “ez dibim” ve zazaki’de “ez bena” anlamına gelir. Bu örnek, dillerin birbirinden ayrıldığını göstermektedir. Ancak bunların tamamen yeni gelişmeler, yani yaklaşık 1000 veya 1500 yıllık gelişmeler olduğunu da eklemeliyim. Bu, eski dilsel ilişki hakkında fazla bir şey söylemedikleri anlamına gelir.

Farsça, Kürtçe, Beluçça, Zazaca ve diğer diller Batı İrancasından ayrılmıştır. Burada, Batı İran “daki kesin ilişkiler hakkında, tüm dillerin birbirinden çok erken ayrıldığından daha fazla bir şey söylenemeyeceğini bilmek önemlidir. Proto-Zazaki” den Proto-Partça “ya ve Proto-Balochi” den Proto-Kürtçe “ye kadar birbirleriyle daha da yakın temas halinde olan diller kesinlikle vardı. Kürtçe ve Zazaca muhtemelen nispeten uzun zaman önce birbirlerinden ayrıldılar. Bu olay yaklaşık bin yıl öncesine yerleştirilebilir. İlginçtir ki Zazaca, Kurmanci” ye daha yakındır. Bu muhtemelen eski zamanlarda bu iki dilin birbirinden ayrıldığı ve daha yakın zamanlarda tekrar birbirine yaklaştığı anlamına gelir. Bu diller aynı zamanda coğrafi olarak da birbirleriyle daha yakın temas halindedir. Günümüzde Zazaca, Kurmanci “ye ve Kurmanci Sorani” ye, Sorani de Farsça “ya çok benzemektedir. Bin yıl önce durum farklıydı, çünkü o zamanlar proto-Zazaca Kürtçe” den çok uzaktı.

Bu ifadeleri bilimsel olarak belirlemek için hangi yöntemleri kullanabilirsiniz?

Eski Farsça, açık ara en eski onaylanmış Batı İran dilidir. Ne yazık ki, Kürtçe, Beluçça veya Zazaca “dan hiçbir metnimiz yok. 16. yüzyıldan önce hiçbir metin yoktur. Bu nedenle ilişki hakkında çok fazla bir şey söyleyemeyiz. Elimizde son zamanlardan sadece Kürtçe, Beluçça ve Zazaca var. Aile ilişkilerini değerlendirebilmek için Orta Farsça ve Eski Farsça” ya hakim olmak şarttır. Bu diller hakkında bilgi sahibi olmadan, bilimsel olarak sağlam bir karşılaştırmalı çalışma yapmak mümkün değildir.

Prof. Dr. Paul, biliyorsunuz ki Zazaca etrafındaki tartışma etnik köken meselesinden bağımsız değil. Dil ve etnisite arasındaki ilişki konusundaki görüşleriniz nelerdir?

Dil ve etnik köken arasındaki ilişki çok karmaşıktır. Etnik köken sadece dile değil, aynı zamanda kültüre, dine, ortak tarihe, kökene, sosyal davranışa, sosyal faktörlere vb. dayanır. İşte burada önemli rol oynayan noktalar bunlar. Kürtlerin ve Zazaların ayrı diller olmalarına rağmen pek çok ortak noktası olduğunu görmek önemlidir. Pek çok Zaza Kürtçe konuşabiliyor ve konuşulduğu birçok alanda Zazaca ile birlikte konuşulduğu da bir gerçek. Yakın bir bağlantı var.

Zazaca, salt dilbilimsel açıdan kendi başına bir dil olsa bile, “ne ölçüde Kürt olup olmadıkları” sorusunu dilbilimsel tartışmadan ayırmak gerekir. Etnoloji burada, insanların kendilerini, yani kendileri hakkında inandıklarına göre atamalarının önemli olduğunu söylüyor. Her insanın “Ben Alman ‘ım’, ‘Türk’ üm”, “Ben Kürd ‘üm’ ya da ‘Ben Zaza’ yım” deme hakkı vardır, çünkü bu bir insan hakkıdır.

Dil ve etnik köken arasında yakın bir bağ artık sürdürülmemelidir, çünkü Türkiye birçok halka, dile ve kültüre sahip bir ülkedir. Bu çeşitliliği bir zenginlik olarak görmek önemlidir. Yavaş yavaş Avrupa “ya yaklaşan bir Türkiye” de, dil ve halk arasındaki milliyetçi bağların parçalanması ve en azından yumuşatılması gerekmektedir.

Kurmanci de dahil olmak üzere bu dillerin yok olmaması benim için önemli. Soru şu: “Dilin uzun vadede hayatta kalması için temel ve önemli olan nedir?” Genç insanlar temeldir. Büyük şehirlerde yaşıyorlar ve başka diller konuşuyorlar. Köylerde dili konuşan yaşlı insanlar buluyoruz, ancak artık dili aktaranlar onlar değil ve böylece hayatta kalmalarına aktif olarak katkıda bulunuyorlar.

Hayatta kalmayı daha fazla çaba sarf etmek için neler yapılabileceği hakkında bir fikriniz var mı?

İki şey önemlidir, yani özgürlük ve saygı. Herkes kendi dilini konuşma özgürlüğüne sahip olmalıdır. Herkesin kendi lehçesini konuşabilmesine saygı duyulmalıdır. Ayrıca standart diller oluşturmayı da deneyebilirsiniz. Bu da önemlidir, ancak varsayılan dilin bir varlık olması gerekir. Kısıtlayıcı olmamalıdır. İnsanların “Evet, biz de bu standart dili istiyoruz ve onunla ortak bir yazı diline sahip olmak istiyoruz” demesi için ek bir şey olmalı. Standart dil özgürlüğü kısıtlamamalıdır.

Bir dilin standardizasyonu konusundaki genel görüşünüz nedir?

Dillerin standardizasyonu çok karmaşıktır, çok uzun zaman alabilir ve çok fazla siyasi destek gerektirir. Tarihte Orta Çağ “ın sonlarında ve erken modern dönemde Almanca” nın standardizasyonunun yüzyıllar sürdüğünü görebilirsiniz. Standardizasyon bir gecede elde edilemez ve uygulanamaz. Lehçelerin yaşamasına izin vermelisiniz. Zamanla bir şeyler gelişebilir ve daha sonra bu gelişme siyasi ve finansal olarak desteklenebilir. Bana göre bu süreç ancak farklılıkların bir tehlike olarak değil, bir zenginlik olarak görülebilmesi ile mümkündür.

Zazaların dillerini korumayı, geliştirmeyi ve korumayı başaracaklarını umuyorum. Umarım bu gelişme diğer halklara karşı, hatta Kürtlere karşı bile olmaz. Öte yandan Kürtlerin Zazalara saygı duymasını da umuyorum. Bu ülkede Zazaların, Kürtlerin ve Türklerin bu dilleri bir zenginlik olarak görmeleri için hep birlikte çaba göstermeleri gerektiğine inanıyorum.

Prof. Dr. Paul’e değerli zaman ayırdığı ve ilgisi için çok teşekkür ederim.

Anma Mitingi – Dersim Denkmal

Anma Mitingi – Dersim Denkmal

Anma etkinliğimizi 13.11.2021 tarihinde Oranienplatz üzerinden gerçekleştirdik.

Başlangıçta Pir Şeydalı Çiçek ve Papaz Dorthe Gülzow, Zazaca ve Almanca dillerinde bir adanmışlık töreni düzenlediler.

Daha sonra söz alan şu isimler söz aldı: Genel Başkanımız Müslüm Karadaş, Berlin Alevi Cemaati Başkanı Dr. Yüksel Özdemir, Prof. Dr. Fil. Tessa Hofmann, Milletvekili Hakan Demir (SPD), Milletvekili Canan Bayram (Yeşiller) ve Hakan Taş (Die Linke – Berlin).

Müslüm Karadaş “ın konuşmasından kısa bir alıntı:
‘ZUM TERTELE ANIT ALANINDAKI ÇALIŞMALARIMIZ SON AŞAMAYA GIRIYOR Şu anda anıtın yerini belirleme sürecindeyiz ve şimdi somut bir teklifimiz var. Berlin’ deki Alevi derneklerinin ardından anıtın Oranienplatz ‘a dikilmesini önereceğiz. Etkinliği düzenlediğimiz yerle aynı. Bu anıt buraya dikilirse, bu Berlin’ deki tüm insanların, katledilen diğer tüm inançların ve etnik kimliklerin başarısı olacaktır.”

Kemal Karabulut’un konuşmasından kısa bir alıntı:
“Bugünkü vesileyle, 1937/38 ve sonrasında Türkiye ‘de TERTELE kurbanları, zorla asimilasyonlar ve kültürel zulüm mağdurları için bir anıtın yakın zamanda oluşturulmasıdır. Anıtın tam yeri hala bölge ile koordine ediliyor, ancak kendimizi burada Oranienplatz’ a demirleyebileceğimizi umuyoruz, çünkü 28 yılı aşkın bir süredir burada saflarımızdan bir anma töreni düzenleniyor. Anıtımız, torunlarımıza ve aynı zamanda vatandaşlarımıza, sadece göçmen işçiler olarak gelmediğimizi, aynı zamanda çeşitli nedenlerle vatanımızdaki güvencesiz yaşamlarımızı terk etmek için işçi göçünü kullandığımızı hatırlatmayı amaçlıyor. Sınırda hatıralarımızı bırakmadık. Biz ve hatıralarımız bu şehre ait” dedi.

Prof. Dr. Phil’in konuşmasından kısa bir alıntı. Tessa Hofmann:
“Bugün burada Alevi Dersimlere yönelik soykırım kurbanlarını anmak için toplanmış bulunuyoruz. Şimdiye kadar, Berlin’de böyle bir anma için yas tutmak, öğüt vermek veya öğrenmek için bir yer yok. Dersim Kültür Cemaati yedi yıl önce bu yönde bir başvuruda bulundu ve o zamandan beri onaylandı, ancak uygulama uzun sürüyor. Umuyorum ki, yakın zamanda, 15 Kasım ve 4 Mayıs tarihlerinde, Dersimis’i anma gününde, Tertele’nin on binlerce kurbanının anısına saygı duruşunda bulunmak için bir araya gelebileceğimiz kamusal alanda bir anıtımız olacak. 1993 yılından bu yana, Dersim Kültür Topluluğu, Türkiye’deki Aleviler tarafından yapılan zulüm kurbanlarını burada, Oranienplatz’da anıyor…
Bu tür biyografik ve metodolojik süreklilikler, daha yakından incelendiğinde daha da sık kanıtlanabilir. Ancak Alevi-Dersimian kökenli topluluklar için önemli olan sadece zulüm tarihlerinin bilinmesi değildir. Yaşadıkları ortamda kolektif ve bireysel üzüntülerini ifade etmeleri de en az onlar kadar önemlidir. Yas tutma ihtiyaçlarıyla dayanışmamızı deneyimlemeleri önemlidir. Onların çektiği acıların hikâyesi, Almanya’da ulusötesi bir hatırlama kültürünün kalıcı bir parçası haline gelecek.”

Parti temsilcileri ve Berlin “deki Alevi cemaatinin başkanı, yukarıda sunulan öneri ve görüşlere katıldılar ve Oranienplatz” da bir Dersim 37/38 anıtı lehinde konuştular.
Miting, müzikal seslerle barışçıl bir şekilde sona erdi.

Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi Duisburg 6.12.2024

Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi Duisburg 6.12.2024

Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi (DSTP)

Türkiye “de ve Avrupa” da Dersim örgütlerine ihtiyaç duyulmasının nedenleri sadece anadilin, inancın ve diğer kültürel değerlerin yitirilmesi ve Dersim coğrafyasının tehlikeye atılması değildi. Bu ana kültürel unsurlar kadar önemli olan başka bir faktör daha vardı:

“1938” gibi bir “dönüm noktası” ve bu tarihte yaşanan “etnik ve kültürel katliam” la “yüzleşme” meselesi var! Bu nedenle Dersim halkı için son yüzyılda “tarih” denildiğinde akla gelen ve tarihi dönüm noktası sayılabilecek iki önemli olay vardır:

Birincisi “1938”, ikincisi “1994”. Bu iki “dönüm noktası”nın her biri, yüzyıllardır Dersim’de yaşayan insanların varoluşunda önemli bir dönüm noktasını ve bu varoluşun temel kültürel unsurlarını temsil ediyor…

Türkçe’deki kurumsal adı “Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu” olan bu özgün ve bağımsız Dersim teşkilatı, bu bölümde ele alacağımız bu alanda tarihsel bir “akademik-bilimsel” çalışma başlatmıştır.

Bu çalışma, FDG’nin “Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi (DSTP)” adı altında yürüttüğü kurumsal bir projedir. Bu kurum ve çalışmaları Dersim halkına aittir ve bu projenin belli bir noktaya gelmesinin ve belli bir noktaya kadar başarılı olmasının sebebi ki “üç yüz seksen” den fazla kişiyle yapılan röportajlar halkın bu çalışmayı canı gönülden sahiplenmiş, maddi ve manevi olarak katkı sağlamış olmasıdır.

PROJE FIKRININ KÖKENI VE GELIŞIMI

“DST projesi başlamadan önce bu çalışmanın temelini oluşturan girişimler ve faaliyetler”

Okuyucunun bu süreci bir bütün olarak anlayabilmesi için, bu noktada, Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi “nden önce ve sonra, FDG” nin kuruluşundan önce ve sonra yapılan çalışmalara kısa bir genel bakış sunmanın yararlı olacağını düşünüyoruz:

Bu çalışmaların en kalıcı ve önemli sonucu hiç kuşkusuz 28 Ağustos 2009 tarihinde başlatılan ve ilk aşamasını 2012 yılında tamamlayan “Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi” dir (DSTP).

DSTP’nin “ilk” adımları

DSTP “nin ilk adımları 12 ve 14 Eylül 2008 tarihlerinde Almanya” nın Dortmund kentinde atılmıştır. FDG üyeleri, akademisyenler ve siyasetçilerin katıldığı toplantılarda, “Dersim Dokümantasyon ve Arşiv Merkezi” kurulması kararlaştırıldı.

2009 yılının ortalarında Dersimli Dicle Akar, Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu “na (FDG) ‘Dersim Tertelesi’ nin Belgelenmesi ve Uluslararasılaşması” için somut bir proje sundu.

FDG bu proje teklifini “uygulanabilir” olarak kabul etti ve resmi olarak böyle bir projeyi başlatmaya karar verdi.

7 Haziran 2009 tarihinde, yine Bonn’da düzenlenen 4. Avrupa Dersim Kültür Festivali için açılan teklif çağrısında bu çalışmanın aciliyetine dikkat çekildi.

“Son tanıklar göçmeden elinizi uzatın” sloganıyla bir standın açılmasıyla ilk pratik adım atıldı.

DSTP komitesinin oluşturulma süreci

Dersim Dostları, Dersim ve Alevi topluluklarının katkı ve dayanışmaları ile 28 Ağustos 2009 tarihinde FDG-YK, Denetim, Disiplin ve İnanç Komitesi, dernek liderleri ve bazı şahsiyetlerin katıldığı bir toplantıda “DSTP Komitesi” kurulmuştur.
DSTP komitesi başlangıçta bir “akademik komite” olarak kurulmuştur. Bu komitede Filiz Aktaş, sosyolog Mehmet Yıldız ve eğitimci Dicle Akar yer aldı. Kısa bir süre sonra Dicle Akar, Clark Üniversitesi “nde soykırım konusunda dünyaca ünlü öğretim görevlisi olan Prof. Dr. Taner Akçam ile bir ilişki kurdu ve desteğini istedi.
DSTP Komitesi” nin
oluşturulma süreci Bu sayede Sayın Akçam, projenin “Akademik Komitesi” ne de dahil edilmiştir.

Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Leyla Neyzi ve FDG Başkanı Yaşar Kaya da komiteye katıldı.

“Mart 2010″da Cemal Taş, “Haziran 2010″da Mimar Sinan Üniversitesi’nden sosyolog Doç. Dr. Şükrü Aslan ve avukat Hüseyin Aygün DSTP komitesine katılmış ve çalışmalara aktif olarak katılmışlardır.

Ne yazık ki, DSTP Komitesi’ndeki bazı kişiler “işi kurumsuzlaştırmış ve kişisel bir boyuta oturtmuş”, “hesap verebilirlik açısından kurallara ve şeffaflığa uymamış”, FDG ve DSTP adına yetkilendirilmiş kişi ve kuruluşlar sorumluluklarını zamanında yerine getirmemiş ve belki de bu olumsuz durum bizim bilmediğimiz başka nedenlerle ortaya çıkmıştır.

“Bu proje (DSTP) ile FDG, ilk aşamada 1938 ‘in çağdaş tanıklarıyla yapılan sözlü görüşmeleri tamamlamak ve ikinci aşamada bu materyal ve ürünleri uluslararası araştırmacıların kullanımına sunmak istiyor…’.
Dersim 37/38 Tertelesi sözlü tarih belgeleri Shoah Vakfı” na teslim edildi.

Shoah Vakfı ile Anlaşma

BERLİN – Avrupa Dersim Dernekler Birliği’nin 2009 yılında başlattığı Dersim Tertelesi* sözlü tarih projesinin belgeleri, 17 Kasım’da Berlin’de düzenlenen bir toplantıyla katliam ve soykırımlarla ilgili arşiv tutan USC Shoah Vakfı’na teslim edildi. Toplantıya Cem Özdemir, SPD Milletvekili Sevim Aydın, Sol Parti’den Hakan Taş ve Berlin Kreuzberg Belediye Başkanı Clara Hermann da katıldı.

Söz konusu sözlü tarih çalışması, Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu ve Clark Üniversitesi iş birliğinde gerçekleştirilmiş ve sekiz farklı ülkede yaşayan 1937-38 katliamlarından sağ kurtulanlarla 360 derece görüşme yapılmıştır.

AÇILIŞ ÖDÜLÜ CEM ÖZDEMİR OLDU: BÖYLE BİR SUÇLA KARŞI KOYMAK KOLAY DEĞİL

Açılış konuşmasını Almanya Tarım Bakanı Cem Özdemir yaptı. Bu projede emeği geçen herkese teşekkür eden Özdemir, “Böyle bir suçla karşı karşıya kalmak kolay değil.

15 yıl boyunca çalıştılar ve hem Türkiye “de hem de diasporada 360 derece video kaydı yaptılar. Bunu tüm kalbimle takdir ediyorum.‘Çalışmada önemli bir katkı sağlayan Hasan Saltık’ a da teşekkür eden Özdemir,” Dersim Tertelesi kitabı için 10 yılını araştırma yapmak, arşivleri değerlendirmek, fotoğraf toplamak ve görgü tanıklarının raporlarını okumak için harcadı.

Özdemir konuşmasına şöyle devam etti: “2005 yılında bizzat Dersim’deydim. Bu bölgenin etkileyici zenginliğini gördüm. Munzur, Fırat, Kızılırmak gibi dağlar ve nehirler; Kurmançi, Zazaca, Türkçe, Ermenice gibi diller; Aleviler, Sünniler, Hıristiyanlık gibi dinler ve inançlar.

Ama Dersim’de yaşanan acıların ve devlet baskılarının tarihi de bir o kadar uzun. Açık ve demokratik bir toplum için, pogromların, katliamların ve soykırımların olmadığı bir gelecek için mücadele ediyorsak, enerjik bir sivil topluma ihtiyacımız var. Avrupa Dersim Derneği ve USC Shoah Vakfı bunun mükemmel örnekleridir.”

KARABULUT: DEMOKRASİ İÇİN BİR DÖNÜM NOKTASI

Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu 2’nci Başkanı Kemal Karabulut ise yaptığı konuşmada, Dersim katliamına tanıklık edenlerin çocuklarının yıllarca acı bir sessizlik içinde büyüdüğünü anlattı.

“Tarif edilemez acıya rağmen, kan ve intikam aramayacağız.” Dersim halkının talepleri mütevazı, rasyonel ve karşılanması kolay” diyen Karabulut, “Dersim Tertelesi’yi belli bir siyasi ideolojinin perspektifinden değerlendirmek gibi basit bir yaklaşımla ele almak yerine, durum budur” dedi.

“Bu, sorumlu hissetmekle ilgili.” “Bu sözlü görüşme tutanaklarının dünyanın en büyük görsel arşivi olan ŞOAH VAKFI ‘na törenle teslim edilmesi de Türkiye’ de demokrasi tarihinde bir dönüm noktası olarak görülebilir.”

BU AŞAMAYA NASIL GELDIK?

Dersim Tertelesi Sözlü Tarih Projesi sözcüleri Dicle Akar ve Hasan Dursun, katliam mağdurlarının çocukları ve torunları olarak iki yıl boyunca başlattıkları çalışma için 1938 katliamının ardından 8 farklı ülkede 350 mağdurla 700 saate varan kayıt yapıldığını belirtti

Çok sayıda gönüllünün yanı sıra Prof. Dr. Taner Akçam, Prof. Dr. Deborah Dwork, Prof. Dr. Martin van Bruinessen, Prof. Hans Lukas Kieser ve Karen Jungblut “tan oluşan Bilimsel Danışma Kurulu” nun da destek sözü verdiğini açıkladılar.

SHOAH VAKFI KATLIAM VE SOYKIRIM BELGELERINI TOPLADI

Toplantıya USC Shoah Vakfı müdür yardımcısı Dr. katıldı. Kori Street konuşmasına, “USC Shoah Vakfı ile Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu arasındaki ortaklığı bugün kamuoyuna duyurmaktan onur ve memnuniyet duyuyorum” diyerek başladı.

Vakfın 1994 yılında “Sindler’in Listesi” filminin yapımından sonra kurulduğunu belirten Dr. K. Street, vakfın soykırımdan kurtulanların ve tanıkların ifadelerini kaydetmek, onları sonsuza kadar korumak, bu anıları eğitim ve araştırma yoluyla canlı tutmak için kurulduğunu söyledi.

Dr. Dersim Federasyonu tarafından USC Shoah Vakfı’na verilen röportajları almaktan onur duyduğunu söyledi. Street, “Bu ilgi çekici tanıklıklar, 55.000 diğer tanık röportajıyla birlikte, dünya çapında erişilebilir olmaları için görsel tarih arşivimizde korunacak, dijitalleştirilecek ve indekslenecek” dedi.

TERTELE NEDIR?

Dersim halkı doğal afeti, depremi “deprem” olarak tanımladığı gibi, 1937/38 katliamını da yani yaşadığı toplumsal felaketi “tertele” olarak tanımlıyor.

Tertele uzun süre bir katliam/katliam olarak tanımlanırken, başta FDG (Avrupa Dersim Federasyonu) olmak üzere Dersim kurumları bu soykırım tanımlamasından yetinmiş ve soykırımı “Tertele” olarak kavramsallaştırmıştır.

Etkinliğin değerlendirilmesi

• “Dersim 1937–1938: Sözlü Tarih Projesi” 06.12.2024 tarihinde Duisburg’da
• BDAJ-NRW e.V.’nin Kiriv 4.0 projesi kapsamında, 6 Aralık 2024 tarihinde Dersim Gemeinde Westfalia e.V. ve Zentrum für Kultur Hochfeld (SGDV e.V.) ile ortak bir bilgilendirme etkinliği düzenlendi. Etkinlik, bu vesileyle kiralanan ve derneğin desteğiyle tasarlanan Suryoye Ruhrgebiet e.V.’nin tesislerinde gerçekleştirildi.
• Gecenin ana teması “Dersim 1937–1938: Sözlü Tarih Projesi – DSTP” idi. Dersim Cemaatleri Federasyonu’ndan (FDG) İsmail Yüceer konuşmacı olarak davet edildi. Etkinlik, saat 18.00’den kısa bir süre sonra konuşmacının konuşmasıyla başladı. İlk olarak, Sayın Yüceer, 1926’dan itibaren Dersim soykırımının kronolojik bir değerlendirmesini yaptı. Dersim’de yaşananlarla ilgili kronolojik bilgiler sundu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra yazılan raporlara dikkat çekti. Daha sonra Avrupa Dersim Toplulukları Federasyonu’nun (FDG) Dersim Travma Projesi’nin (DSTP) önünü açan ve önemli katkılar sağlayan faaliyetlerini anlattı.
• Gecenin ilerleyen döneminde, kendisini gecenin asıl konusu olan “Dersim 1937–1938” sözlü tarih projesine ayrıntılı olarak adadı. Etkinlik büyük bir ilgiyle karşılaştı. 40 “tan fazla katılımcı dersi dikkatle dinledi ve ardından konuşmacıya çok sayıda soru sorma fırsatı buldu. Canlı tartışmalar, konunun öneminin ve bu olayların tarihsel olarak yeniden değerlendirilmesine yönelik geniş ilginin altını çizdi. Birçok genç katılımcının aktif katılımı özellikle memnuniyet vericiydi. Örneğin, Demenan aşiretine mensup genç bir siyaset bilimci, çevresinde Dersim” deki soykırım hakkında değerli raporlar sunabilecek birçok çağdaş tanık tanıdığı için sözlü tarih projesinin ikinci aşamasının başlatılması çağrısında bulundu.
• Akşam, derinlemesine düşünme ve daha fazla tartışma için alan sunan açık bir fikir alışverişi ile sona erdi. Bu etkinlik, hatırlama kültürüne önemli bir katkı sağladı ve nesiller arası diyaloğu teşvik etti. Avrupa Dersim Belediyeler Federasyonu ve Westfalia Dersim Belediyesi’nin Kiriv “Kiriv 5.0” projesi ile gelecekte tekrar birlikte çalışabilmelerini umuyoruz.
• Bize destek veren tüm katılımcı ve kuruluşlara teşekkür ederiz.
• Dersim Gemeinde Westfalia e.V.

4 Mayıs 87. kuruluş yıldönümü vesilesiyle DERSİM 38 Tertele şehitlerini anıyoruz

4 Mayıs 87. kuruluş yıldönümü vesilesiyle DERSİM 38 Tertele şehitlerini anıyoruz

Tanınmayan Soykırım: Dersim’den “Tertele” 1937/38
Konferansın Amacı ve Prosedürü:
Dersim Soykırımı’nın 87. yıldönümü vesilesiyle, Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet Türkiye’sinde çeşitli soykırımlara yol açan devlet politikasının nedenlerini ve sonuçlarını ele alarak başlamak ve bunları yerel kamuoyuna duyurmak istiyoruz. Daha sonra, hakkında çok az şey bilinen Dersim soykırımını açık bir şekilde ele almak ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında devletin Türkleştirme ve İslamlaştırma politikasının bir analizini yapmak istiyoruz. Bu şekilde, Türkiye’deki etnik ve dini azınlıklara yönelik şiddet ve imha politikalarına ilişkin daha fazla araştırmaya katkıda bulunmak istiyoruz. Ayrıca Dersim Protokolü, uluslararası hukuk ve soykırım araştırmaları açısından tanınmayan/bilinmeyen bir soykırım olarak değerlendirilecektir. Konferansın bu bölümü aynı zamanda uluslararası deneyimler ışığında geçmişle hesaplaşmanın olanaklarını göstermeyi de amaçlıyor. Son olarak, soykırıma maruz kalmış toplumların yaşadığı travmaya ilişkin farkındalığın artırılmasının önemi vurgulanacaktır. Özellikle, kolektif olarak yaşanan bir travmanın farklı nesiller arasında nesiller arası aktarımı ve bununla başa çıkma yöntemleri gösterilecektir. Konferans, yerel toplumda etkilenen göçmen topluluğunun tarihsel ve sosyal travmalarının daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bununla birlikte, bu amaçla, ırkçılık ve dini köktenciliğin bugün etkilenen nüfus grupları içinde hala sahip olduğu etkiye ışık tutmak da amaçlanmaktadır.
Bununla birlikte, göçmen
topluluklar içinde çeşitli soykırımların nedenleri ve sonuçları ve bunlara yol açan politikalar hakkında eleştirel bir tartışmayı teşvik etmeyi de amaçlamaktadır. Bu konuyla ilgili bu eleştirel ilişki sayesinde, etkilenen göçmen toplumlarında da demokratik ve insancıl değerleri güçlendirmeyi umuyoruz.
Ayrıca, bireyin zihinsel dünyasının yerel toplumda bir yerden başka bir yere göçü olarak göç bilinci de güçlendirilmelidir. Çünkü her insan, kökleri menşe bölgelerine dayanan kendi tarihini, kültürünü, inancını ve travmalarını beraberinde getirir. Göçmen topluluklarının yukarıda açıklanan özellikleriyle daha iyi anlaşılmasının, buradaki sosyal etkileşim üzerinde olumlu bir etkisi olacağına inanıyoruz.
Tarih: 4 Mayıs 2024 Cumartesi
Saatler: 15:00 – 22:00
Yer: Alte Feuerwache , Melchiorstraße 3, 50670 Köln Köln
Giriş: 15:00 – 15:30
Başlangıç: 15:30
Giriş: 7-10 Euro
Açılış konuşmaları, Tüday vb.
Bölüm 1: 16:00- 18:00
Program:
Ulus İnşası ve Şiddet: Osmanlı İmparatorluğu “nun Sonunda Anadolu” nun Türkleşmesi
Prof. Dr. Hans Lukas Kieser
Türkiye Cumhuriyeti “nin Kuruluş İdeolojisi ve Dersim” in “Tertele” si
Kazım Gündoğan (kurgusal olmayan yazar, yazar)
Uluslararası Hukuk ve Soykırım Çalışmalarında Dersim’in “Tertele”si
Dr. Hüseyin Çelik
Soykırım – Travma – Yeniden Değerlendirme ve İyileşme Süreçleri
Prof. Dr. Jan İlhan Kızılhan
Moderasyon: Ayşe Kalmaz (yazar, yönetmen)
Dil: Almanca-Türkçe simultane çeviri
Panel ve izleyiciler arasında tartışma ve soru-cevap bölümü
2 . Kısım
Müzik programı: Soykırımdan etkilenen halkların melodileri
Beşer Şahin
Djancate, Janet ve Aykut
Aslı Zelal
Düzenleyici:
TÜDAY (Türkiye İnsan Hakları Derneği/Almanya),
AABF (Almanya Alevi Dernekleri Federasyonu),
FDG (Avrupa Dersim Cemaatleri Federasyonu)
Destekleyenler: Almanya’daki Kürt Cemaati, Ezidi Dernekleri Federasyonu,
Dersim Soykırım Karşıtı Derneği 1938 e.V., Kültür Forumu TürkiyeAlmanya, Dersim Vakfı
Akademik Değişim, Melanchthon Akademisi, NAVEND (Kürt Araştırmaları Merkezi e.V.), Çerkesya Hareketi-Köln, Kuzey Ren-Vestfalya’daki Alevi Gençleri e.V. (BDAJ-NRW),
Rosa Luxemburg Vakfı, “Soykırımı Hatırlamak” İnisiyatifi, Dayanışmanın Sesi, Çokkültürlü Forum e.V., Agadeka,

87. yıldönümü vesilesiyle
4 Mayıs’ta DERSİM 38 Tertele Şehitlerini Anıyoruz

İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde bir soykırım.

4 Mayıs, Dersim soykırımını anma günüdür. Bu günde, Dersimer ve arkadaşları, Almanya “nın, Avrupa” nın ve dünyanın birçok yeriyle birlikte, Dortmund ve çevresindeki arkadaşları, vahşice katledilen on binlerce masum sivili anıyor.
Türk politikası bir ırk, bir dil, bir inanç yaratmak istiyordu. Bu, Dersim halkına karşı yıllarca süren baskı ve asimilasyonla sonuçlandı ve bu da 1937/38 “de bir soykırım/Tertele ile sonuçlandı.
Dersimlerin ve Alevi Kızılbaş halkının tarihi, kültürel ve sosyal direkleri. yok edildi. Dersim 38 Tertele” de katledilen tüm insanların anısına saygıyla eğilirken, devlet yetkililerini bir kez daha kendi karanlık tarihleriyle yüzleşmeye çağırıyoruz.
Dönemin Başbakanı Erdoğan, 23 Kasım 2011 “de dönemin CHP lideri Kılıçdaroğlu” na siyasi bir manevra yaparak soykırımı itiraf etmesine rağmen, şu ana kadar hiçbir somut adım atmadı ve Dersim halkından gerçekten özür dilemedi, bunun yerine Dersim kültürünün hızla ortadan kaldırılması için bastırdı.
Özellikle 1994-95 yıllarında köylerinden zorla sürülen Dersim köylülerinin köylerine dönmelerine izin verilmedi. Böylelikle barajların ve hidroelektrik santrallerin inşası devam etmiş, Dersim “in doğası ve ormanları yanmış, sözde ‘güvenlik gerekçeleriyle’ ormanlarımız hala yakılmakta ve kesilmeye devam etmektedir. Alevilerin ve Kızılbaş” ın anavatanı olan Dersim yok olmaya, Dersim halkı damgalanmaya devam ediyor. AKP hükümetinin Alevi, Romen, Ermeni ve Kürt tüm girişimleri, yukarıda bahsedilen “özür” ün yanı sıra saf sözler olarak kalıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ve tüm parti liderleri: “1937-38 Dersim “in 87 yıldır iyileşmeyen yarası daha ne kadar kanamaya devam edecek? Dersimlilere ve çığlıklarına hemen kulak verin! Dersim halkının taleplerini görmezden gelmeyin. Dersim halkı sizden somut adımlar atmanızı, taleplere ve özrünüze uymanızı bekliyor. Dersim” in çığlığına kulak asmayın.
Demokrasi, insan hakları, sevgi ve adalet için ayağa kalkan herkesi, bu acı anma günü olan 4 Mayıs “ta bize katılmaya çağırıyoruz.
Dersim halkının feryadına kulak vermek doğru olduğunu söyleyen her onurlu insanın görevidir. 4 Mayıs anma törenimize tüm dürüst kişi ve kurumları katılmaya davet ediyoruz.
Dersim” in Çığlığı “na katkıda bulunun!
Siz aramızda değilseniz, bir kişi eksiğiz!
ADRES: HAUS DER VIELFALT, ZUR VIELFALT 21, 44147 DORTMUND, SAAT 18.00” DE.
Dersim, Vestfalya Belediyesi